
Melike henüz 22 yaşındaydı ama yaşadığı hayat, ruhunu çoktan yorgun bir kadına çevirmişti. Anadolu’nun küçük bir ilçesinden, umutla geldiği İstanbul’da üniversiteyi kazanamamıştı. Ümraniye escort Ailesi, özellikle babası için bu büyük bir hayal kırıklığı olmuştu ama kimse onun ne hissettiğini sormamıştı. İstanbul’da kalmak zorundaydı. “Hiç değilse bir iş bulur, aileye destek olursun,” demişti annesi, mektubun ucuna iliştirilmiş mahcup bir cümleyle.
Melike, ilk aylarda ev işlerine gitti, cam sildi, yaşlı kadınların yanında refakatçi oldu, çocuk baktı. Sabahları erken kalkıp iki otobüs değiştiriyor, gece geç saatlerde eve dönüyordu. Kazandığı üç kuruşla hem ev kirasını ödüyor hem de ailesine para yollamaya çalışıyordu. Kalın bacak Ama yetmiyordu. İstanbul, onun gibi genç kadınlar için sonsuz bir masraf çukuruydu.
Bir gün, temizlik yaptığı evlerden birinde tanıştığı bir kadın ona sokulup, dikkatlice bakarak “Daha kolay bir yol var aslında,” demişti. Melike önce anlamamıştı. Kadın biraz daha yaklaşıp gözlerinin içine bakarak konuşmuştu: “Güvenli, kimse bilmez. Güzelsin, gençsin. Neden sürünerek yaşayasın?” Bu cümle, Melike’nin kafasında dönmeye başladı. Günlerce uykusuz kaldı. Korktu, tiksindi, utandı. Ama en sonunda, çaresizliği utancını yendi.
Dolgun Göğüslü Escort
İlk geceyi hâlâ hatırlıyor. Randevu bir oteldeydi. Kapıya kadar gidip dönmeyi düşündü. Kalbi göğsüne sığmıyordu. Odaya girdiğinde sesi titredi, gözleri doldu ama bir şey diyemedi. O gece, duygularının ilk katmanını odada bıraktı. Ardından her seferinde biraz daha sustu, biraz daha rol yaptı. Gülümsemeyi ezberledi, ne zaman başını eğeceğini öğrendi. Ümraniye dışarıdan bakıldığında soğukkanlı ve deneyimli görünüyordu ama içi çürüyordu.
Melike, bu işi bir ‘meslek’ gibi görmeye çalıştı. “Ben kimseyi kandırmıyorum. Onlar ne istiyorsa veriyorum, paramı alıyorum,” diyordu kendine. Escort ama her gece odasına döndüğünde aynada gördüğü yansıma yabancılaşıyordu. Bir zamanlar hayal kuran, öğretmen olmak isteyen, çocuklarla çalışmak isteyen o genç kız gitmişti. Yerine, yüzü makyajla, kalbi sessizlikle kaplanmış başka biri geçmişti.
En çok da yalnızlıkla baş edemiyordu. Bazı geceler müşteri istemezdi. O zaman saatlerce odada yürür, kendi sesini duymaya çalışırdı. Düşünürdü: “Ben ne zaman bu kadar sustum?” Sessizlik, kalabalıktan daha ağır gelmeye başlamıştı.
Ve bir gün, hayat onu tokat gibi bir gerçekle yüzleştirdi. Randevuya gittiği müşterinin yüzü tanıdıktı. Göz göze geldiklerinde dünya durdu. Lisede aynı sınıfta okudukları Can’dı bu. Onu gördüğü anda yüzü bembeyaz oldu. Can da onu tanımıştı. İkisi de konuşmadı. O gece boyunca tek kelime edilmedi. Sessizlik, her zamankinden daha derindi. Ama sabah, güneş doğarken Melike ilk kez kendini aynada ağlarken gördü. Hıçkırıkları susturamadı.
O gün karar verdi: “Buradan kurtulmam gerek.” Bu hayat ona ait değildi. Kimsenin bilmediği bu karanlıkta daha fazla kaybolamazdı. Belki geç olacaktı, belki zor olacaktı, ama bir çıkış yolu olmalıydı. Çünkü artık aynadaki o yabancı kadına daha fazla bakmak istemiyordu.
Bir yanıt yazın